Friday, January 14, 2011

Muhteşem Yüzyıl

Tv kanallarımızdan biri tarafından, tarihi kaynaklara dayanılmadan yaptırılan ve Kanuni Sultan Süleyman Han'ın hayatı ile ilgisi ve alakası bulunmayan bir Osmanlı dizisi : Muhteşem Yüzyıl.

Maalesef bu dizi, şanlı tarihimizi anlatmayan bir dizi olarak raflarda yerini alacak. Amerikalı, 200 yıllık geçmişiyle, muhteşem olduklarını kabul ettirecek filmler, diziler yapıyor ve bunu dünyaya pazarlıyor. Böylece onlar olmadıkları gibi görünebiliyor, biz ise olduğumuz gibi bile görünemiyoruz.

Şu aralar özel bir dizi kanalında yayınlanan ve "İçki Yasağı Yasası" döneminde gangsterler ve politikacılar arasındaki karmaşık ilişkileri konu alan "Boardwalk Empire" dizisinin çekim notlarını, oluşturulan film setini ve danışmanlarını (sayısını, niteliklerini) izleyin, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bu dizinin ve dolayısıyla Tv kanalının, Osmanlı'ya iftiraları sessiz kalan halkımızla birlikte devam edecektir, ancak unutulmamalıdır ki, "Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar".


İşte Kanuni Sultan Süleyman Han'ın, "Muhteşem Süleyman"ın Gerçek Hayatı

Kanuni Sultan Süleyman ( 23.02.1495)- (23.07.1566)

Osmanlı sultanlarının onuncusu ve İslam halifelerinin yetmişbeşincisi.

Saltanatı: 1520-1566

Babası: Yavuz Sultan Selim- Annesi: Hafsa Sultan

Doğumu: 27 Nisan 1495 Vefatı: 7 Eylül 1566

1509'da Kefe sancakbeyliğine gönderilinceye kadar babasının yanında kalmış ve bu müddet içinde iyi bir öğrenim ve eğitim görmüştür. Babası Yavuz Sultan Selim'in 1514 İran ve 1516 Mısır seferleri sırasında Rumeli'nin muhafazası ile görevlendirildi ve Edirne'de oturdu. Babasının vefatı ile de 30 Eylül 1520 tarihinde 26 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı.

Kanuni Sultan Süleyman Belgrad'ın fethi (1521) ile Orta Avrupa’nın, şövalyelerin üssü olan Rodos'un zaptı (1522) ile de Akdeniz hakimiyetinin kapılarını devletine açtı. 1526'da yüz bin kişilik ordusuyla ve üç yüz kadar top ile Mohaç Ovası'nda Macar ordusuyla karşılaştı. Bu durumda sancaklarını açık ellerini semaya doğru kaldıran sultan; "Ya Rabbi! Senin kudret ve himayeni diliyor, Hazret-i Muhammet'in ümmetine yardımını niyaz ediyorum" diye yalvardı. Tarihin bu en büyük meydan savaşında düşman ordusunu yok eden Kanuni, 20 Eylül'de Macaristan'ın başşehri Budin'e girdi. 1529'da Viyana muhasara edildi ise de kuşatma vasıtalarının getirilmemesi ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine neticesiz kaldı. 1532'de Alman seferine çıkan Kanuni, Viyana'yı arkada bırakarak Gratz, Marburg, Gunss ve daha bir çok Alman şehirlerini zaptetti. Yedi ay Avrupa içlerinde dolaştığı halde imparator karşısına çıkmaya cesaret edemeyince geri döndü.

1534'te Safeviler üzerine sefere çıkan Sultan, Bağdat ve Basra'yı zaptetti. Bağdat'ta evliya kabirlerini ve Kerbela'da Hazreti Ali ve Hazreti Hüseyin'in makamlarını ziyaret eden Kanuni, Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin kabrine türbe ve yanına imaret yaptırdı. Fetih hareketlerine devam eden Kanuni, 1535'teTebriz'i zaptetti. 1537'de İtalya seferine çıkarak, Otranto'ya kadar ilerledi.

Karalarda cihan hakimiyetini eline geçiren Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Hayrettin Paşa vasıtasıyla denizlerde de Osmanlı Devleti'nin gücünü gösteriyordu. Nitekim bu büyük deniz komutanı haçlı donanmasını 27 Eylül 1538'de Preveze'de imha ederek, müstesna bir zaferle Akdeniz'de tam bir Türk hakimiyeti kurdu. Kanuni Süveyş'te kurduğu donanma ile de Kızıldeniz'i ve Arabistan sahillerini emniyet altına aldı ve Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırmaya başladı.

Bu fetihleri; 1543'te Estergon, Nis ve İstolni-Belgrad, 1551'de Trablusgarb'ın zaptı ve 1553'te Nahcıvan Seferi takip etti. İhtiyar ve hasta bir halde iken 1566'da yine cihada çıkan bu büyük Türk sultanı, Zigetvar kalesinin zaptı sırasında top sesleri arasında 72 yaşında iken vefat etti. Naşı Süleymaniye'deki türbesine defnedildi.

Türklerin kendisine Kanuni ve Gazi, Avrupalıların ise "Muhteşem" dedikleri Süleyman Han, babasından devraldığı 6,557,000 kilometrekarelik Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14,893,000 kilometrekareye ulaştırdı. Bulunduğu yüzyıl, dünya tarihine Türk asrı olarak geçti. Bu asırda her sahada dahi devlet ve ilim adamları yetişti. Nitekim sadrazamı İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa; şeyhülislamı Kemal Paşazade, Ebüssuud Efendi, şairi Baki, Fuzuli; sanatkarı Mimar Sinan; kaptan-ı deryası Barbaros Hayrettin Paşa olan bir devletin padişahı Kanuni olurdu.

Sultan Süleyman Han'ın asıl adından daha fazla bilinip, şöhreti olan Kanuni ünvanı, önceki Osmanlı kanunnamelerini ve devri icabı lüzumlu hükümleri Kanunname-i Al-i Osman adı altında, İslam hukuku esasları dahilinde toplattırıp tanzim ettirmesinden ileri gelmektedir. Kanuni hareket ve sözleri güzel, aklı kamil, nezaketli, irfan sahibi, sözleri tatlı, alim, hakim ve şairlere dost, bütün maddi-manevi iyilikleri şahsında toplamış emsalsiz bir padişahtı.

Pek çok hayrat ve iyilikleri olan Kanuni, imar faaliyetleriyle de uğraştı. Memleketin hemen her yerinde camiler, mescitler, medreseler, hamamlar ve çeşmeler inşa ettirdi. Mimar Sinan'ın yaptığı Süleymaniye Camii de bu devirde Türk azameti devrinin tacını teşkil etmiştir. Koca Mimar Sinan büyük Hakan'a; "Padişahım sana öyle bir cami inşa ettim ki, kıyamete değin ayakta duracak bir metanete sahiptir." diyerek bu güzel eserini takdim etmiştir.

Pek çok özellikleri yanında büyük bir şair olan Kanuni Sultan Süleyman'ın hastalığında yazdığı şu beyti yüzyıllardır dillerde söylenmektedir.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Kanuni Sultan Süleyman Han halifelik yapmış ve asla içki içmemiştir ve iddia edilmeye çalışıldığı gibi hayatı haremle görüş odası arasında geçmemiştir. Tam aksine edepli ve terbiyeli, zevke sefaya değil padişahlığının büyük zamanını at sırtında geçiren ve sefer de ömrünü kaybeden bir padişahtır.

Bazen seferden dönmeden başka bir sefere gittiği için ve gittiği yeri yakınındaki birkaç kişiden başka kimse bilmediğinden bazı noktalar katipler tarafından kaydedilememiştir ve ancak vezirlerin tuttuğu günlükler tarihe ışık tutmuştur.

Tarihi kayıtlarla bilinen şu olay ecdadımızın gücünü göstermektedir:

Fransa Kralı bir gün Alman İmparatoru Sarlken´e esir düşer. Bunun üzerine Fransa Kralının annesi derhal Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman Han´a mektup yazarak yardım ister. Süleyman Han, derhal Alman İmparatoruna bir mektup yazdırır:

“Biz ki, diyar-i Trablusgarbin, diyar-i Libyanin, diyar-i Mısırın, diyar-i Rumun, diyar-i Rumeli ve Acem topraklarının fatihi, ……. vs. yerlerin sultanı Sultan Süleyman Hanız. Sen ki, Almanya Eyaletinin Kral´i Sarlken´sin. Sana deriz ki, tez Fransız Kralı kulumuzu serbest bırakasın.” Muhteşem Süleyman´in koskoca Almanya İmparatoruna olan hitabı iste bu şekilde olur.

Yazdırdığı o mektubu Alman Kralına göndermek için bir paşa dahi tayin etmeye tenezzül etmeyen Süleyman Han, bu ise sıradan bir çavuşu vazifelendirmekle yetinir. Tabii netice mi? Fransız Kralı derhal serbest bırakılır.

Ülkesinde dans ve alemler düzenleyen Fransa Kralına yazdığı bir mektup:

“Elçimden aldığım habere göre bildiğim oldu ki, sizin ülkenizde adı dans olan, kadın ve erkek arasında münasebetsizce oynanan bir oyun ortaya çıkmış. Bu mektup eline geçtiği anda ya bu rezil oyunu hemen yasaklarsınız ya da ben gelir ülkenizi başınıza yıkarım.”

Ve Kanuni’nin bu mektubundan sonra Fransa’da 100 yıl dans edilmediği yabancı tarihçilerce yazılmıştır.

No comments: