Monday, August 22, 2011

Söz yürekten çıkarsa yüreğe gider.

SEVGİNİN GÜCÜ

İkinci bebeği olacağını öğrenince çok sevindi. 3 yaşındaki oğlunu doğacak kardeşi için hazırlamaya başladı…

Bebeğin kız olacağı anlaşıldı. Oğlu annesinin karnındaki kardeşine her gün şarkı söyledi. Kardeşini daha görmeden bir sevgi bağı oluştu.

Zamanı geldi, doğum sancıları başladı. Fakat bir sorun vardı. Doktorlar çaresizdi. Bir sezaryen ameliyatı gerekiyordu.

Ameliyat çok zor geçti. Sonunda bebek doğdu. Bebeğin durumu ciddiydi.

Bebek, yoğun bakım ünitesine kaldırıldı. Günler geçtikçe küçük kızın durumu kötüye gidiyordu. Doktorlar üzgündü, çocuğun kurtulma ümidi yoktu. Bebekleri için evlerinde bir oda düzenlemişlerdi. Şimdi, cenaze için hazırlanıyorlardı.

Oğulları, kız kardeşini görebilmek için yalvarıyordu.

-Kardeşime şarkı söylemek istiyorum- diyordu.

Ama yoğun bakım ünitesine çocukların girmesi yasaktı.

Sonunda kadın kararını verdi. Bebeği nasıl olsa ölecekti. Çocuğunun kardeşini görmesini engellemeyecekti. Ne yapıp edip çocuğu içeri sokacaktı.

Oğluna, oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yoğun bakım ünitesine soktu. Çocuk yürüyen bir çamaşır torbası gibiydi. Başhemşire onun bir çocuk olduğunu fark etti.

-O çocuğu içeri sokamazsınız- diye uyardı.

Kadın başhemşireye dönerek bağırdı:

-Oğlum kız kardeşine şarkı söylemeden buradan çıkmayacak.

Oğlunu kız kardeşinin yatağına götürdü.

Küçük kız yaşam savaşını yitirmek üzereydi. Çocuk, bir süre kardeşinin yüzüne baktı. 3 yaşındaki bir çocuğun saf, temiz, pırıl pırıl sesiyle şu şarkıyı mırıldandı:

-Sen benim gün ışığımsın, tek gün ışığım, gökyüzü griyken beni mutlu edersin.

Küçük kız bu sesi tanıdı, aniden tepki verdi. Kalp atışları düzelmeye başladı. Annesi:

-Şarkıyı sürdür- dedi oğluna. Küçük çocuk devam etti:

-Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin, lütfen gün ışığını benden alma bebeğim.

Çocuk şarkıyı sürdürdükçe, bebek, kesik kesik nefes almasını hızlandırdı. Annesi, göz yaşları içinde:

-Devam et oğlum- dedi.

-Geçen gece uyurken rüyamda seni kollarıma aldığımı gördüm bebeğim.

Şimdi, onu içeri almak istemeyen hemşirenin yüzü de gözyaşları içindeydi.

Bütün hastane personeli, doktorlar başlarına toplanmıştı. Annesi de coşkuyla şarkıya katıldı.

-Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin bebeğim. Lütfen gün ışığını benden alma.

Anne, oğul şarkılarını sürdürdü. Ve küçük kız birkaç gün sonra iyileşti. Abisine, annesine, odasına kavuştu.

Sevdiğiniz insanlar için ümidinizi kesmeyin.
Sevgisiz, ümitsiz kalmayın.
Söz yürekten çıkarsa yüreğe gider. Dilden çıkarsa kulağı aşamaz.

Thursday, August 11, 2011

Bilgi Kirliliği

Sivri üslubu nedeniyle Neyzen Tevfik'e mal edilen 'Be Hey Dürzü' şiirinin kime ait olduğu tartışma yarattı. Mutlu Çelik, şiiri Atatürk düşmanlarına ithafen yazdığını söyledi.

Ankaralı çiçekçi Bülent Ulusoy hakkında 'Atatürk'e hakaret' suçlamasıyla dava açılmasına neden olan 'Be Hey Dürzü' başlıklı şiiri kimin yazdığı tartışma yarattı.

Ulusoy'un avukatı Tahsin Adak Zeyrek, müvekkiline yönelik suçlama nedeniyle mahkemeye sunduğu savunmada, şiirin hiciv ustası Neyzen Tevfik'e ait olduğunu belirterek, şairin Atatürk hayranlığını anlattı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı Asayiş Şube Müdürü Mutlu Çelik ise şiirin kendisine ait olduğunu ve 1994 yılında yayınladığı 'Cevaben' adlı kitapta yer aldığını söyledi. Bu kitabı, TBMM'de Atatürk aleyhine konuşma yapan eski RP Milletvekili Hasan Mezarcı'ya ve Atatürk düşmanlarına ithafen yayınladığını belirten Çelik, Barış Partisi'nin şiiri Neyzen Tevfik imzasıyla poster ve kartpostal yaparak sattığını, bu tarihten itibaren şiirin Tevfik'e mal edildiğini kaydetti. Şiiri izinsiz kullandığı için Barış Partisi'ne dava açtığını ifade eden Mutlu Çelik, Ankara 5'inci Asliye Hukuk Mahkemesi'nden tedbir kararı aldığını vurguladı.

Şiirin Neyzen Tevfik'e değil kendisine ait olduğunu, açtığı internet sitesinde de dile getiren Mutlu Çelik, mahkemenin tedbir kararı ile şiirin asıl sahibinin tescil edildiğini bildirdi. 'Be Hey Dürzü' şiirinin Neyzen Tevfik'e ait olduğuna dair bugüne kadar çok sayıda yazı ile karşılaştığını anlatan Mutlu Çelik, Necati Doğru, Hikmet Çetinkaya ve Fatih Altaylı gibi yazarlar ile siyasetçi Ertuğrul Yalçınbayır'ın, yaptığı uyarı sonrasında hatalarını düzelttiğini sözlerine ekledi.

Neyzen Tevfik'in hayatını ve şiirlerini anlatan 'Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik' isimli kitabın yazarı araştırmacı Alpay Kabacalı, sivri üslubu nedeniyle bu tarzdaki dörtlüklerin daha önce de Neyzen Tevfik'e mal edildiğini hatırlattı. Kabacalı, 'Neyzen Tevfik hayattayken gazeteci Ahmet Emin Yalman'ı yeren bir dörtlük Neyzen Tevfik imzasıyla piyasaya çıkmıştı. Ama şair dörtlüğün kendisine ait olmadığını açıklamıştı' dedi.

Kabacalı, dördüncü baskısı yapılan kitabının son bölümünü de Neyzen Tevfik'e ait olmayan ama kendisine mal edilen dörtlüklere ve şiirlere ayırdığını anlattı. Neyzen Tevfik'in neredeyse tüm eserlerini inceleyen Kabacalı, 'Be Hey Dürzü' şiirinin, ünlü hiciv ustasına ait olmadığını belirtti.

Kabacalı, 'Daha önce de bu şiirin Neyzen Tevfik'e ait olduğu söylenmişti hatta bu konuda tartışmalar da yaşanmıştı. Ancak ben o zaman da bu şiirin Neyzen Tevfik'e ait olmadığını söylemiştim' dedi.

Şair Ataol Behramoğlu da şiirin Neyzen Tevfik'e ait olmadığını söyledi. Behramoğlu, şiirdeki üslubun Tevfik'e benzemediğini belirtti.

Konu olan şiir:

Cevaben

Ne işin varTanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Baş açığa niye türban sorarsın.


Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararım içerim,
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.


Sakal, şalvar, gümüş, sarık iş değil
İbadetin reklamına sığınma
İnanç varsa inandığına eğil
Her tayinde bir camiye sığınma.


Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.


İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatma şerefsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.


Riyakarsın sakal gizlemez seni
Haram ile doldurmuşsun keseni
Dokunulmaz sanırsın sana amma,
Dokunursa bu millet ……… seni.


1994-Ankara
Mutlu Çelik


(Yukarıdaki açıklama; bir internet sitesi tarafından Akşam gazetesinin ilgili baskısını işaret etmektedir. Akşam gazetesinin arşivinde ise bu haber bulunamamıştır. Şiirin orijinali ise www.antoloji.com/mutlu-celik/siirleri/ sitesinden alıntıdır.)

Bugünlerde hoşuma giden diğer bir söz ise:
 

"Mey biter saki kalır, renk solar haki kalır, diploma insanın cehlini alsada, hamurunda varsa, eşşeklik baki kalır."

Yine interneti kullanarak yaptığım araştırmalarda bu sözün Fuzuli'ye atfedildiğini görüyorum. Oysaki yazının tarzı benzese de üslubu çok farklı. Kime ait olduğu tam olarak tespit edilene kadar bu söz 'Anonim' kalacak. :)

Internet'te bilgi kirliliği.
 

Wednesday, August 10, 2011

Ne güzel demiş;

Konuşmadan önce dinleyin, yazmadan önce düşünün, harcamadan önce kazanın, dua etmeden önce bağışlayın, incitmeden önce hissedin, nefret etmeden önce sevin, vazgeçmeden önce çabalayın, ölmeden önce yaşayın. Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun. Kendimi her zaman mutlu hissederim. Çünkü kimseden bir şey ummam. Hayat kısa, öyleyse hayatınızı sevin. Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin. Kendiniz için yaşayın.

Shakespeare

Hayat Görüşü

Gürültü, patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.

Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma, içten ol; telaşsız, kısa ve açık seçik konuş.

Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü dünyada herkesin anlatacak bir öyküsü vardır.

Yalnız planların değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların, bedenini ve yüreğini güçlendirirken verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; onu küçümsersen sen de besinsiz kalırsın, küçülürsün. O yoğun sevgi çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçe gibidir. O bahçeye layık bir bahçıvan olabilmek için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakabileceğin en iyi miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; geçliğine yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe.

Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.

Arasıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendi kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın? Doğduğun zamanları; Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse.

Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki, bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen dünya yine de insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

Tuesday, August 9, 2011

Yağ yakan yiyecekler/içecekler...

Az yağlı süt, az yağlı yoğurt ve peynir: Bunların ortak sırrı içerdikleri kalsiyumdur. Nutrition Reviews isimli dergide yer alan 90'dan fazla araştırmanın yeniden gözden geçirilmesiyle bol kalsiyum alımıyla iyileşen vücut niteliği arasında güçlü bir bağ bulundu.

Yulaf, arpa: Bunların sırrı ise liflerde yatıyor. American Journal of Clinical Nutrition isimli dergideki araştırmaya göre, akşam yemeğinde beyaz pirinç yerine büyük bir tabak lezzetli arpa ile göbeğinizdeki yağlardan kurtulabilirsiniz.

Yeşil çay: İçerdiği katesin metabolizmayı ve karaciğerin yaktığı yağ oranını hızlandırıyor. Bunun etkisinden yararlanmak için günde 4-6 bardak yeşil çay için ve her hafta en az 3 saat egzersiz yapın. (Bir yandan da günde bir bardaktan fazla içmeyin diyenler var)

Yumurta: Protein içeriği sayesinde yumurta, kilo vermenize yardımcı olur. Öncelikle vücudunuz proteinli yiyecekleri parçalamak için daha fazla enerji kullanıyor. Ayrıca protein kas kütlenizi tutmaya yardımcı oluyor, kaslarınız yağdan fazla kalori yakıyor. Sonuç olarak, protein sizi karbonhidratlardan daha fazla tok tutuyor.

Ceviz, badem: İçerdiği iyi yağlar, lif ve protein vücudun insülin direncini artırır, kilo vermeye yardımcı olur. Ceviz, en iyi omega-3 yağ asit kaynağından biridir. Badem ise kemik şekillenmesinde ekstra fayda sağlar.

Somon: Newcastle Üniversitesi'nde düzenlenen araştırmada, somon balığında bulunan omega-3 yağ asitlerinin yağ kütlesini azalttığı belirtildi. Diğer araştırmalar da, omega-3 yağ asitlerinin sizi tok tuttuğunu ve yağlı balık yedikten sonra 2 saat sonra daha tok hissettiğinizi gösteriyor. Haftada en az iki kez somon, uskumru, konserve ton balığı veya 'eğer bulabilirseniz' kuzey denizlerinde yaşayan Ringa balığı gibi diğer yağlı balıklardan tüketin.

Elma, Armut, dolmalık biber: Bu gıdaların içerdiği ve bitkisel gıdalarda bulunan doğal kimyasal olan flavonoidlerin yağ yakma etkisi bulunuyor. American Journal of Clinical Nutrition isimli dergide yayınlanan araştırmaya göre, çok flavonoid tüketen kadınların vücut kütle indeksleri önemli ölçüde düşüyor. Hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde de flavonoidlerin kalori tüketimini artırdığı, vücuttaki yağ yakışını hızlandırdığı bulundu.

Sirke: Araştırmacılar, sirkenin vücudun yağları parçalamasına yardımcı enzim üreten genleri harekete geçirdiğini söylüyorlar. Sütle ya da sodayla seyreltebileceğiniz yaklaşık bir yemek kaşığı sirkeyi her gün için.

Diyorlar :)

Monday, February 28, 2011

Bu kavga nasıl başladı?

Karımla yatakta "kim 500 milyon ister"i izliyorduk. .
Ona doğru dönüp dedim ki, "Sevişelim mi?" "Hayır," dedi.
Sonra ekledim, " son kararın mı?" Bana bakmadı bile, sadece ekledi "Evet."
O zaman dedim ki, "Öyleyse kendime uygun birisini bulayım."
İşte kavga böyle başladı!..



















Karıma dedim ki, "Doğum gününde nereye gitmemizi istersin?"
Yüzünün keyiften eridiğini görmek beni ihya etti!.
"Uzun zamandır gitmediğimiz bir yer olsun !" dedi.
O zaman önerdim, "Mutfağa ne dersin?"
Ve işte kavga böyle başladı!....

:)

Karıma 14.95'e bir kasa bira alalım, diyordum ki,
7.95'e bir kutu dondurma almasın mı?.
"Oysa bira ile bu gece, dondurmayla olduğundan daha çekici olurdun" demiş bulundum.
Ve işte kavga böyle başladı!....


Karım çıplak, yatak odasındaki aynada kendine bakıyordu.
Gördüğünden pek memnun kalmamıştı ki, bana dönüp, -"Korkunç görünüyorum; yaşlı, şişman ve çirkinim!!" dedi ve devam etti:
-"Hadi bana bir iltifat yap, buna ihtiyacım var!!.'
benim cevabım: "Gözlerin iyi görüyormuş !!."
Ve işte kavga böyle başladı!....



















Karımı restorana götürdüydüm.... Garson, her nasılsa, önce benim siparişi aldı.
"Ben ızgara bonfile alacağım, az-orta pişmiş lütfen."
"Deli danadan korkmazmısınız?" dedi,
"Hayır, dedim o kendi siparişini kendi verir!."
Ve işte kavga böyle başladı!....



















Mezunlar yemeğinde karımla masadayız, yandaki masada, sarhoş, elindeki kadehi çevirip duran kadına bakakalmışım.
Karım sordu, - 'Onu tanıyormusun?'
-'Evet,' dedim, 'Eski flörtüm. Duydum ki yıllar önce ayrıldığımızda içmeye başlamış, o zamandan beri kendisini ayık gören yokmuş"
'Hadi canım!' dedi karım, "amma uzun kutlamış!!'
Ve işte kavga böyle başladı!....























Emekli olduğumun ertesi, Sosyal Sigortalar'a gidip müracaatımı yapayım dedim.
Masadaki memure, yaşımı teyit etmek için ehliyetimi istedi.
Ceplerimi karıştırdım, cüzdanımı evde bırakmışım!.
Kadına dedim ki "Bir koşu eve gidip getirebilirim!".
"-Yok canım", dedi kadın , " Gömleğinizi açın lütfen!"... Düğmeleri açtığımda, kıvırcık, kırlaşmış göğüs
kıllarıma bakıp, "bu kır renk, benim için kanıt olarak yeterli!" dedi ve müracaatımı aldı.
Eve döndüğümde, başıma geleni karımla paylaştım.
"Pantolonunu da indireydin keşke!" dedi "maluliyet de bağlarlardı belki!"
Ve işte kavga böyle başladı!....





















Oturmuş TV de kanallar arası zaplarken, yanıma oturan karım sordu:
-"Ne varmış bakiim TV'de?"
'Toz.' dedim,
Ve işte kavga böyle başladı!....


















Karım, yaklaşmakta olan yıldönümümüz için çaktırmadan ayak yapıyordu ..
"Üç saniyede 0 dan, 100 ye çıkabilen bir nesne istiyorum" dedi,
Bir baskül aldım ona!.
Ve işte kavga böyle başladı!....
 
.
.
.

Nasıl Bakarsanız Öyle Görürsünüz!

Amerika’nın önemli üniversitelerinin birinde görev yapan Prof. Dr. Richard Adosen, sabah ilk dersinde öğrencilerine hasta ve bakımları hakkında bilgi veriyordu.

Konu bakıma muhtaç hastaların davranışlarına örnek vermeye geldiğinde, Richard onlara geceleri sürekli bağıran, birilerinin yardımı olmadan yemek yiyemeyen birinden bahsetmeye başladı.

Kimsenin yardımı olmadan yıkanamıyor, giyinemiyor, abuk subuk sesler çıkarıyor, sürekli bağırıyor, tuvalet ihtiyacını bile karşılayamıyor. 6 aydır onun yanındayım fakat bir kez mantıklı bir kelime söylediğini duymadım, ancak arasıra adı söylendiğinde gülümsüyor. Kıyafetleri sürekli akıttığı salyalarla dolu.

Böyle birine kim bakmak ister diye sordu, hiç bir öğrenci cevap bile vermeden tiksinen gözlerle ona baktılar.

En sonunda Richard onun bir resminin yanında olduğunu ve bunu öğrencilerine gösterebileceğini iletti. Sınıfın en başından sırayla herkes resme bakmaya başladı.

Bu, Richard’ın 6 aylık kızı Elizabett’ti.




Wednesday, February 16, 2011

Bir erkeğin en lezzetli yeri neresidir?

 
 
"Bir erkeğin en lezzetli yeri, başının etidir."

Milyonlarca kadın yanılıyor olamaz...

Friday, February 11, 2011

İnsanlık Tarihinin En Büyük Sansürü!

Merak kediyi öldürdü, tatmin diriltti.

İşte uzun yıllar boyunca süren ve gerçekte bu eserin orijinalliğini sorgulayan araştırma çalışmaları sırasında, insanlık tarihinin en büyük sansürlerinden biri ortaya çıkarıldı.


Bilim adamlarının, Michelangelo tarafından yapılan ve Vatikan'da Sistine Şapeli'nin tavanında bulunan "The Creation of Adam" (Adem'in yaratılışı) adlı fresk üzerinde, X-Ray ile yaptıkları inceleme, eserin ilk halinde bulunan bazı temaların Vatikan tarafindan sansürlenerek kapatıldığını ortaya koydu. Vatikan, araştırmanın arşivlerindeki belgelere dayanılmadan yapıldığı iddiası ile suskunluğunu korurken, adını açıklamayan üst düzey bir yetkili ise Michelangelo'nun kendileri tarafından hiç bir zaman tanınmadığını, yaptığı şeylerin bir eser olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını, bu şeylerin olsa olsa hilkat garibesi ya da ucube olarak değerlendirilebileceğini, en kısa zamanda yok edilerek yerlerine yenilerinin yapılacağını açıkladı.

Bilim cephesinden yapılan açıklamalarda ise bu sansürden haberi olmayanların ivedilikle bilgilendirilmesi ve araştırmaların sansürlenmiş olabilecek diğer eserler üzerinde de yoğunlaştırılması gerektiği konuları üzerinde duruldu. Bununla birlikte o döneme ait tarih yazıtlarında bahsi geçen siyasi ve ticari ilişkilerin ortaya çıkarttığı kültürel mirasa dair yeni kanıtlarda, başka bir araştırmanın konusu olarak bir grup tarihçi ve bilim adamını, gerçeklerin keşfi için ümitlendirdi.

Aşağıda, eserin yıllardır sansürlenerek sunulmuş hali ve taramalar sonucunda ortaya çıkarılan orijinali görünmektedir.





:)

Wednesday, February 9, 2011

KORKARAK YAŞIYORSAN


Öyle bir hayat yaşadım ki;
Cenneti de gördüm... Cehennemi de...
Öyle bir aşk yaşadım ki;
Tutkuyu da gördüm.. Pes etmeyi de..

Bazıları seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım..
Öyle bir rol vermişler ki;
Okudum okudum anlamadım..


Kendi kendime konuştum bazen evimde..
Hem kızdım hem güldüm halime...
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin...
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin...
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin...
Korkarak yaşıyorsan, yanlızca hayatı seyredersin!
 
 
ŞEBNEM FERAH

 

Güzel Söz

  
  
















Yüz'de ısrar etme, "Doksan da olur",

İnsan dediğinde, "Noksan da olur".

Sakın büyüklenme, "Elde neler var",

Bir ben varım deme, "Yoksan da olur".

Hatasız Dost Arayan, Dosttan da olur...

-Mevlana-

Wednesday, January 26, 2011

K.A.Z. mı olduk ?

Adamın biri dünyada hiç kimseye bir kötülük yapmamış, her türlü kurala uymuş, içmemiş, zina yapmamış, uyuşturucu kullanmamış, kimseyi pataklamamış.


Neyse bir gün ölmüş büyük bir sevinç ve beklenti ile sorgu meleğinin önüne gelmiş.

Melek sormuş : içmemişsin, kul hakkı yememişsin
Adam : evet
Melek : Kimseye el bile kaldırmamışsın
Adam: evet
Melek : Kendi karından başkasına yan gözle bile bakmamışsın
Adam : evet

Onlarca sorudan sonra sorgu meleği yanındaki meleğe dönerek : bir çift kanat getirin...

Adam heyecanla : Melek oluyorum değilmi?
Melek : hayır kaz oluyorsun

Bir Karım Olsun İstiyorum...

Bir süre önce karısından yeni boşanmış bir arkadaşıma rastladım. Bir çocuğu vardı ve tabii ki çocuk eski karısıyla yaşıyordu. Yeniden evlenmek istediğini söyledi. Bir akşam evde ütü yaparken bu arkadaşım aklıma geldi ve birden benim de bir karım olsa hiç fena olmaz diye düşündüm. Neden bir karım olsun istiyordum? Kendimi ve bakmakla yükümlü olduğum diğerlerini destekleyebilmek için yüksek öğrenimimi bitirmek isterim. Karım ben okulu bitirene kadar çalışıp bana bakar. Çocuklarımıza da bakar. Onların doktor-dişçi randevularını kollar, iyi beslenmelerini sağlar. Her zaman temiz ve bakımlı olmalarına dikkat eder. Karımın çocuklarıma her zaman sevgi göstermesini, okul ve sosyal ilişkilerinde başarılı olmalarını sağlamasını isterim. Ben derslerimden zaman ayıramayacağım için çocukları gezdirmek, hasta olduklarında bakmak, özel ilgi gerektiği zamanlarda ilgilenmek karımın görevleri arasında olur. Karımın gerektiği zaman işten izin alabilmesi mümkün olmalı, ama bu, işten atılmasına neden olmamalı. Bu izin almalar, maaşından kesintilere yol açabilir, ancak o kadarına göz yumabilirim.


Karımın benim fiziksel ihtiyaçlarımı da karşılaması gerekir. Evimi temiz tutup benim ve çocukların arkasından toplayıp düzeltir. Giysilerimi temiz ve ütülü, eşyalarımın da aradığım anda bulabilmem için yerli yerinde olmasına özen gösterir. Karımın iyi bir aşçı olmasını, yemek alışverişini ve pişireceği yemekleri iyi planlamasını,yemekte bana ve çocuklara güler yüzlü davranmasını, yemekten sonra da benim ders çalışabilmem için bulaşıkları yıkamasını isterim. Hasta olduğumda bana bakıp sevgi gösterir, kaçırdığım dersler için beni avutur. Tatile gittiğimizde dinlenebilmem için çocukların beni rahatsız etmemelerini sağlar.


Karımın görevlerinden yakınmamasını isterim. Ancak çalışmalarımda karsılaştığım sorunları anlatmak istediğimde beni ilgiyle dinlemesini ve gerektiğinde yazdıklarımı temize çekmesini beklerim.


Karımın sosyal hayatımın ıvır zıvırıyla ilgilenmesi gerekir. Dışarı çıkacağımız zamanlarda çocuk bakıcısı bulmasını, arkadaşlarımı eve davet ettiğimde özel yemekler yapıp ikram etmesini, ancak ben ve arkadaşlarım ilgimizi çeken konularda konuşurken sözümüzü kesmemesini isterim. Çocukların beni ve konuklarımı rahatsız etmemeleri için karımın onları erken yatırmasını isterim. Konukların küllükleri temiz mi, tabakları boşalmış mı, içkileri var mı, kahveleri tam istedikleri gibi mi? Bu gibi ayrıntılara özen göstermesi gerekir.


Karımın cinsel gereksinimlerim konusunda da duyarlı davranması gerekir. İstediğim zaman tutkuyla sevişmeli ve beni doyuma ulaştırmalı. Ve tabii eğer havasında değilsem benden cinsel ilgi beklememeli. Başka çocuk istemediğimden karımın doğum kontrolü konusunda tüm sorumluluğu alması gerekir. Bana sadık olması, entellektüel hayatımın birtakım kıskançlıklarla kesintiye uğramaması bakımından önemli. Ancak benim cinsel ihtiyaçlarım monogamiye katı bir bağlılığı gerektirmeyebilir. Bunu anlayışla karşılayacak bir karım olmalı.Eğer bir rastlantı eseri şimdiki karımdan daha uygun biriyle karsılaşırsam, karımı yenisiyle değiştirme özgürlüğümün de olması gerekir. Yeni bir hayata başlayabilmem için karımdan çocukları almasını ve benim de yüzde yüz özgür olabilmem için onların tüm sorunlarıyla ilgilenmesini beklerim. Okulu bitirip de işe başladığımda karımın kendini tam anlamıyla görevlerine adayabilmesi için işini bırakıp evde oturmasını isterim.


TANRIM KİM BİR KARISI OLSUN İSTEMEZ Kİ ??


Ben mi? Karılar olarak sınıflandırılan insanlardan biriyim. Aynı zamanda bir anneyim...
Judy Syfers`in ünlü erkek egoizmini anlatan güzel bir makalesiydi.

Friday, January 14, 2011

Muhteşem Yüzyıl

Tv kanallarımızdan biri tarafından, tarihi kaynaklara dayanılmadan yaptırılan ve Kanuni Sultan Süleyman Han'ın hayatı ile ilgisi ve alakası bulunmayan bir Osmanlı dizisi : Muhteşem Yüzyıl.

Maalesef bu dizi, şanlı tarihimizi anlatmayan bir dizi olarak raflarda yerini alacak. Amerikalı, 200 yıllık geçmişiyle, muhteşem olduklarını kabul ettirecek filmler, diziler yapıyor ve bunu dünyaya pazarlıyor. Böylece onlar olmadıkları gibi görünebiliyor, biz ise olduğumuz gibi bile görünemiyoruz.

Şu aralar özel bir dizi kanalında yayınlanan ve "İçki Yasağı Yasası" döneminde gangsterler ve politikacılar arasındaki karmaşık ilişkileri konu alan "Boardwalk Empire" dizisinin çekim notlarını, oluşturulan film setini ve danışmanlarını (sayısını, niteliklerini) izleyin, ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Bu dizinin ve dolayısıyla Tv kanalının, Osmanlı'ya iftiraları sessiz kalan halkımızla birlikte devam edecektir, ancak unutulmamalıdır ki, "Geçmişine taş atanın geleceğine gülle atarlar".


İşte Kanuni Sultan Süleyman Han'ın, "Muhteşem Süleyman"ın Gerçek Hayatı

Kanuni Sultan Süleyman ( 23.02.1495)- (23.07.1566)

Osmanlı sultanlarının onuncusu ve İslam halifelerinin yetmişbeşincisi.

Saltanatı: 1520-1566

Babası: Yavuz Sultan Selim- Annesi: Hafsa Sultan

Doğumu: 27 Nisan 1495 Vefatı: 7 Eylül 1566

1509'da Kefe sancakbeyliğine gönderilinceye kadar babasının yanında kalmış ve bu müddet içinde iyi bir öğrenim ve eğitim görmüştür. Babası Yavuz Sultan Selim'in 1514 İran ve 1516 Mısır seferleri sırasında Rumeli'nin muhafazası ile görevlendirildi ve Edirne'de oturdu. Babasının vefatı ile de 30 Eylül 1520 tarihinde 26 yaşında iken Osmanlı tahtına çıktı.

Kanuni Sultan Süleyman Belgrad'ın fethi (1521) ile Orta Avrupa’nın, şövalyelerin üssü olan Rodos'un zaptı (1522) ile de Akdeniz hakimiyetinin kapılarını devletine açtı. 1526'da yüz bin kişilik ordusuyla ve üç yüz kadar top ile Mohaç Ovası'nda Macar ordusuyla karşılaştı. Bu durumda sancaklarını açık ellerini semaya doğru kaldıran sultan; "Ya Rabbi! Senin kudret ve himayeni diliyor, Hazret-i Muhammet'in ümmetine yardımını niyaz ediyorum" diye yalvardı. Tarihin bu en büyük meydan savaşında düşman ordusunu yok eden Kanuni, 20 Eylül'de Macaristan'ın başşehri Budin'e girdi. 1529'da Viyana muhasara edildi ise de kuşatma vasıtalarının getirilmemesi ve kış mevsiminin yaklaşması üzerine neticesiz kaldı. 1532'de Alman seferine çıkan Kanuni, Viyana'yı arkada bırakarak Gratz, Marburg, Gunss ve daha bir çok Alman şehirlerini zaptetti. Yedi ay Avrupa içlerinde dolaştığı halde imparator karşısına çıkmaya cesaret edemeyince geri döndü.

1534'te Safeviler üzerine sefere çıkan Sultan, Bağdat ve Basra'yı zaptetti. Bağdat'ta evliya kabirlerini ve Kerbela'da Hazreti Ali ve Hazreti Hüseyin'in makamlarını ziyaret eden Kanuni, Abdülkadir-i Geylani hazretlerinin kabrine türbe ve yanına imaret yaptırdı. Fetih hareketlerine devam eden Kanuni, 1535'teTebriz'i zaptetti. 1537'de İtalya seferine çıkarak, Otranto'ya kadar ilerledi.

Karalarda cihan hakimiyetini eline geçiren Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Hayrettin Paşa vasıtasıyla denizlerde de Osmanlı Devleti'nin gücünü gösteriyordu. Nitekim bu büyük deniz komutanı haçlı donanmasını 27 Eylül 1538'de Preveze'de imha ederek, müstesna bir zaferle Akdeniz'de tam bir Türk hakimiyeti kurdu. Kanuni Süveyş'te kurduğu donanma ile de Kızıldeniz'i ve Arabistan sahillerini emniyet altına aldı ve Avrupalıları Hindistan sahillerinden uzaklaştırmaya başladı.

Bu fetihleri; 1543'te Estergon, Nis ve İstolni-Belgrad, 1551'de Trablusgarb'ın zaptı ve 1553'te Nahcıvan Seferi takip etti. İhtiyar ve hasta bir halde iken 1566'da yine cihada çıkan bu büyük Türk sultanı, Zigetvar kalesinin zaptı sırasında top sesleri arasında 72 yaşında iken vefat etti. Naşı Süleymaniye'deki türbesine defnedildi.

Türklerin kendisine Kanuni ve Gazi, Avrupalıların ise "Muhteşem" dedikleri Süleyman Han, babasından devraldığı 6,557,000 kilometrekarelik Osmanlı toprağını, yaptığı fetihlerle 14,893,000 kilometrekareye ulaştırdı. Bulunduğu yüzyıl, dünya tarihine Türk asrı olarak geçti. Bu asırda her sahada dahi devlet ve ilim adamları yetişti. Nitekim sadrazamı İbrahim Paşa, Lütfi Paşa, Sokullu Mehmet Paşa; şeyhülislamı Kemal Paşazade, Ebüssuud Efendi, şairi Baki, Fuzuli; sanatkarı Mimar Sinan; kaptan-ı deryası Barbaros Hayrettin Paşa olan bir devletin padişahı Kanuni olurdu.

Sultan Süleyman Han'ın asıl adından daha fazla bilinip, şöhreti olan Kanuni ünvanı, önceki Osmanlı kanunnamelerini ve devri icabı lüzumlu hükümleri Kanunname-i Al-i Osman adı altında, İslam hukuku esasları dahilinde toplattırıp tanzim ettirmesinden ileri gelmektedir. Kanuni hareket ve sözleri güzel, aklı kamil, nezaketli, irfan sahibi, sözleri tatlı, alim, hakim ve şairlere dost, bütün maddi-manevi iyilikleri şahsında toplamış emsalsiz bir padişahtı.

Pek çok hayrat ve iyilikleri olan Kanuni, imar faaliyetleriyle de uğraştı. Memleketin hemen her yerinde camiler, mescitler, medreseler, hamamlar ve çeşmeler inşa ettirdi. Mimar Sinan'ın yaptığı Süleymaniye Camii de bu devirde Türk azameti devrinin tacını teşkil etmiştir. Koca Mimar Sinan büyük Hakan'a; "Padişahım sana öyle bir cami inşa ettim ki, kıyamete değin ayakta duracak bir metanete sahiptir." diyerek bu güzel eserini takdim etmiştir.

Pek çok özellikleri yanında büyük bir şair olan Kanuni Sultan Süleyman'ın hastalığında yazdığı şu beyti yüzyıllardır dillerde söylenmektedir.

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

Kanuni Sultan Süleyman Han halifelik yapmış ve asla içki içmemiştir ve iddia edilmeye çalışıldığı gibi hayatı haremle görüş odası arasında geçmemiştir. Tam aksine edepli ve terbiyeli, zevke sefaya değil padişahlığının büyük zamanını at sırtında geçiren ve sefer de ömrünü kaybeden bir padişahtır.

Bazen seferden dönmeden başka bir sefere gittiği için ve gittiği yeri yakınındaki birkaç kişiden başka kimse bilmediğinden bazı noktalar katipler tarafından kaydedilememiştir ve ancak vezirlerin tuttuğu günlükler tarihe ışık tutmuştur.

Tarihi kayıtlarla bilinen şu olay ecdadımızın gücünü göstermektedir:

Fransa Kralı bir gün Alman İmparatoru Sarlken´e esir düşer. Bunun üzerine Fransa Kralının annesi derhal Osmanlı İmparatoru Kanuni Sultan Süleyman Han´a mektup yazarak yardım ister. Süleyman Han, derhal Alman İmparatoruna bir mektup yazdırır:

“Biz ki, diyar-i Trablusgarbin, diyar-i Libyanin, diyar-i Mısırın, diyar-i Rumun, diyar-i Rumeli ve Acem topraklarının fatihi, ……. vs. yerlerin sultanı Sultan Süleyman Hanız. Sen ki, Almanya Eyaletinin Kral´i Sarlken´sin. Sana deriz ki, tez Fransız Kralı kulumuzu serbest bırakasın.” Muhteşem Süleyman´in koskoca Almanya İmparatoruna olan hitabı iste bu şekilde olur.

Yazdırdığı o mektubu Alman Kralına göndermek için bir paşa dahi tayin etmeye tenezzül etmeyen Süleyman Han, bu ise sıradan bir çavuşu vazifelendirmekle yetinir. Tabii netice mi? Fransız Kralı derhal serbest bırakılır.

Ülkesinde dans ve alemler düzenleyen Fransa Kralına yazdığı bir mektup:

“Elçimden aldığım habere göre bildiğim oldu ki, sizin ülkenizde adı dans olan, kadın ve erkek arasında münasebetsizce oynanan bir oyun ortaya çıkmış. Bu mektup eline geçtiği anda ya bu rezil oyunu hemen yasaklarsınız ya da ben gelir ülkenizi başınıza yıkarım.”

Ve Kanuni’nin bu mektubundan sonra Fransa’da 100 yıl dans edilmediği yabancı tarihçilerce yazılmıştır.

Tuesday, January 11, 2011

"Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir." Mustafa Kemal Atatürk

 

Kıssadan Hisse:

Üç arkadaş bir yaz günü yaya olarak yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar. Biri Türk, biri Kürt, diğeri de Ermeni. Ermeni olan aynı zamanda papaz.

Hava çok sıcak, bir süre sonra yolda susuyorlar. Etrafta su yok, bağların arasından geçiyorlar, üzümlerin de olgun zamanı.

"İki salkım üzüm yiyelim de ağzımız ıslansın" diye bir bağa giriyorlar. Bağın sahibi bir Türk, ama onu göremiyorlar. "Kaç paraysa veririz" diyerek yemeye başlıyorlar.

Bu sırada bağın sahibi yanlarına geliyor. Bakıyor ki üç kişi durmadan üzümlerini yiyor. Bu duruma fena bozuluyor, müthiş sinirleniyor, çünkü el emeği göz nuru ile oluşturduğu bağında yabancı üç kişi keyifle oturuyor.

Ama bir yanda da üç kişiyle de aynı anda başa çıkamayacağını düşünüyor. Üç yabancıyı dikkatlice süzüyor, birinin kıyafetinden Ermeni ve papaz olduğu belli. Diğerinin konuşmasından Kürt olduğunu anlıyor, üçüncüsü de Türk, belli zaten.

Dönüyor Ermeni'ye :

"Bak bu adam Türk, yesin malımı. Benim kanımdandır, helali hoş olsun; bu da Kürt'tür, yurt, din kardeşimdir, sen niye yiyorsun benim üzümü mü ulan ?" diye bağırıyor.

Bu laf, üzerlerine sorumluluk yüklenmeyen Türk ve Kürt'ün hoşuna gidiyor ve kenara çekiliyorlar. Adam, bu bahane ile papazı bir güzel döverek kıpırdayacak hal bırakmayıp, yere uzatıyor.

Sonra Kürt'e dönüp :

"Müslümansın tamam anladık da, niye sahipsiz bağa giriyorsun ? (Türk'ü işaret ederek) Bu adam benim kanımdan, yediyse afiyet olsun; çünkü o kardeşimdir..." deyip Kürt'ü de bir güzel döverek ve yere uzatıyor.

Bu durum da halen başı derde girmeyen Türk kenarda bekliyor. Bağcı, biraz dinlendikten sonra Türk'e dönüyor ve :

"Tamam anladık Türk'sün, aynı kandanız, aynı dindeniz ama sahibi olmadan başkasının bağına girilir mi ?" diyerek Türk'e de vurmaya başlıyor.

Türk yere yuvarlanıyor ve bakıyor ki Kürt arkadaşı hala kıvranıyor, ona dönerek :

"Azizim biz..., papazı hiç dövdürmeyecektik!"



Notlar:

(1) Hikaye anonim, Türkçeye uyarlama bana aittir. 'Ben böyle yazmamıştım bunu' diyen biri çıkacak olursa, değiştirilenler sadece dilbilgisi kurallarına uymayan kısımlardır, anlatımın orijinalliğine dokunulmamıştır.

(2) Başlıkta kullanılan ve Ulu Önder Atatürk'e ait olan söz ile 'Kıssadan Hisse' başlıklı yazı sonradan bir araya getirilmiştir.

(3) Kelime anlamları
Hodbin : Kibirli, bencil
Mağrur : Sadece kendiyle -yaptıkları ile- gurur duyan

Monday, January 10, 2011

GERÇEK ŞU Kİ, insan tatminsiz bir tabiata sahiptir. Meâric Suresi 19.

 

Ve insan tek başına oturdu. Hüzne boğulmuş bir halde.

Bütün hayvanlar etrafına toplandılar ve dediler ki: "Seni böyle üzgün görmek hoşumuza gitmiyor. Bizden ne dilersen gerçek olacak."

İnsan dedi ki : "Daha iyi görmek istiyorum."

Akbaba şöyle yanıtladı : "Benim görme gücümü alacaksın."

İnsan dedi ki : "Güçlü olmak istiyorum."

Jaguar dedi ki : "Benim gibi güçlü olacaksın."

Sonra insan dedi ki : "Yeryüzünün sırlarını bilmek istiyorum."

Yılan yanıt verdi : "Ben sana gösteririm."

Ve tek tek bütün hayvanlara sıra geldi. Ve onların verebilecekleri bütün yetenekleri kazanınca insan gitti.

Baykuş diğer hayvanlara dedi ki: "Artık insan çok şey biliyor ve birçok şey yapabilir. Aniden korktuğumu hissettim."

Geyik dedi ki : "İnsan istediklerine kavuştu. Artık kederi son bulacak."

Ancak baykuş şöyle yanıtladı:

"Hayır. O insanda bir delik gördüm. Asla doyuramayacağı bir açlık kadar derin. Onu hüzünlendiren ve fazlasını istemesine neden olan şey de bu. Durmadan almayı sürdürecek.

Ta ki DÜNYA şöyle diyene kadar: 'Daha fazla veremeyeceğim ve verecek bir şeyim kalmadı.'"

Apocalypto (2006) Mel Gibson