Friday, December 31, 2010

Yeni yılımız kutlu olsun!



Kutlu, mutlu, uğurlu, bla, bla... Sağlıklı, hep beraber, her konuda 'evet' li, gerektiğince ve 'hayırlısı' ise 'hayır' lı, geçmişte olmadığı kadar başarılı, gelecekteki uzun yolda sağlam bir basamak, gerçekleşecek hayallerle dolu ve...

Ve uzun lafın kısası makbuldür derler, "Her zaman mutlu olun".

Wednesday, December 8, 2010

SÖZÜN GÜZELLİĞİ


Eski Roma'nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış. Kültürü, neşesi, ev sahibeliği üslubuyla benzeri güç bulunur bir "şahane kadın". Boşanacakları haberi çıkmış, bütün Roma bu haberle çalkalanıyor. Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:

- Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, diye başlamışlar; lafı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra, sözü şu suale getirmişler: Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?

General bacağını uzatarak:

- Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.

- Çok güzel!

- Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya'nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle,benim için yapılmıştır. Bir benzerini bütün Roma'da bulamazsınız.

- Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim sualimizle ne alakası var?

Arkadaşlarının merakını iki kelimeyle gidermiş general:

- Ayağımı sıkıyor...

İnsanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür ama insanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür.

Tuesday, November 30, 2010

Gençliğin Sırrı

Evvel zaman içinde Memleketin birinde 90 yaslarında fakat çok dinç ve genç görünümlü bir adam yasarmış. Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış:

"bu gençliğin sırrı nedir" diye.

İhtiyar delikanlı güler geçermiş her soruldukça bu soruya… Ama sorular sık, soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.

Düşünmüş nasıl anlatırım bu sırrımı kolayca herkese. Sonra karar vermiş tüm meraklıları yemeğe davet etmeye evine.

"Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş. Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş. Herkes konu ne zaman açılacak diye merak ederken adamcağız huri gibi sevimli hanımına seslenmiş.

"Hatun , şu kilerden bir karpuz getirir misin bize sana zahmet!.."

Hanım hemen doğrulmuş kilere giderek kaş ile göz arasında gidip bir karpuz getirmiş. Adamcağız şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da :

" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin bir zahmet" demiş. Hanım onu götürmüş bir tane daha getirmiş. Adam onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.

"Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin" demiş. Başka istemiş. Bu böylece dört sefer daha tekrarlanmış. Dedemiz beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş. Herkes karpuzunu afiyetle yerken bizim dedecik sormuş.

"Eeeee? Arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı??"

Herkes birbirinin yüzüne bakmış.Kimse bir şey anlamamış..

"Aman dede demişler nerde? Anlamadık biz bu sırrı!" Dedecik gülmüş.

"Efendiler" demiş,

"O gördüğünüz karpuz kilerde bir tanecikti, tekti. Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu. Bir kere bile (aman be adam, deli misin nesin şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana defalarca…) demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi. İşte bütün bu gençliğimi hanımıma borçluyum."

"Biz birbirimizi hiç başkalarının önünde zor duruma düşürmeyiz. Aile içindeki hiçbir şeyi dışarıya yansıtmayız. Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz. Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız. İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız." demiş.

Wednesday, June 23, 2010

Sağlık Komisyonu uyarıyor!

ALKOL, içmeyi sevenler için faydalı ve koruyucu bilgiler, alkol alımına bağlı bozukluklar, nedenleri ve çözümleri:

------------------------------

belirti: Ayağınız ıslak ve soğuk.

sebep: Kadeh yanlış açıyla tutuluyor.

çözüm: Kadehin ağızını yukarıya gelinceye kadar çevirin.

------------------------------

belirti: Önünüzdeki duvarda avizeler var.

sebep: Zeminde yatıyorsunuz.

çözüm: Vücudunuzu zemine 90° açı yapacak şekilde konumlandırın.

-------------------------------------------

belirti: Zemin bulanık görünüyor.

sebep: Boş bir kadehe bakıyorsunuz.

çözüm: Hemen kadehi sevdiğiniz bir içecekle doldurun.

----------------------------------------

belirti: Zemin hareket ediyor.

sebep: Sürükleniyorsunuz.

çözüm: En azından sizi nereye götürdüklerini sorun.

------------------------------------------

belirti: Ne zaman birisi konuşsa kulağınız yanki yapıyor.

sebep: Kulağınızı kadehe sokmuşsunuz.

çözüm: Kendinizi maskara yapmayı bırakın!

------------------------------------------

belirti: Oda sallanıyor, herkes beyaz giyinmiş ve müzik sanki tekrar edip duruyor.

sebep: Ambulanstasınız.

çözüm: Hareket etmeyin. Uzmanlar gereğini yapar.

----------------------------------

belirti: Babanız ve kardeşleriniz yabancı gibi bakıyor.

sebep: Yanlış evdesiniz.

çözüm: Evinizin yolunu sorun.

:))
Şerefe...

Laz konuşuyor kendi kendine;

- Yarabbim her şeyin doğrusunnu bilirsin, ama 3 şeye aklim ermiy.

1- Neden bu kadar çeşitli içki yarattin bizi kararsiz birakaysun?
2- Neden kadini ay gibi yaratmadun? gece gelecek cündüz kaybolacaktu!
3- En önemlisi bütin vicudumuza 200 küsür kemik koydun da neden en lüzimlu yere bir tane bile koymadun????

Kurabiye Kokusu

Yaşlı adam ölüm döşeğindeydi...

Artık son dakikalarını yaşıyordu...

Hasta yatağında yatarken birden mutfaktan gelen kokuyu duydu, en sevdiği çikolatalı kurabiyelerin kokusu...

Birden gözleri aralandı,

Kendini ayağa kalkacak kadar güçlü hissetti...

Bu şaşılacak bir şeydi, ölmek üzere olan adamı ayağa kaldırmaya kurabiyelerin kokusu yetmişti...

Duvara tutunarak merdivenlere kadar yürüdü...

Basamakları ağır ağır inerken sanki mutfağa değil hayata yaklaşıyor gibi heyecanlıydı.. .

Nihayet mutfak kapısına kadar geldi...

İşte masanın üzerindeki tepside onlarca çikolatalı kurabiye,

tam karşısında duruyordu...

Son gücüyle masaya yaklaştı, o kurabiyelerden bir tane ağzına atabilse sanki ömrüne ömür katılacaktı...

Bir tane almak için elini uzattı...

Ama birden karısı yetişti ve eline vurdu:

"Çek elini bakayım...

Onlar cenaze için..."

Tuesday, February 9, 2010

İnsan olgunlaştıkça :)

Bir gün Ali, öğretmeni Ayşe Hanıma giderek dersten sonra kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Öğretmen kabul etti ve sordu :

'Sorun nedir Ali?'

'Ben bu sınıfın düzeyine göre fazla zekiyim. Bir üst sınıfa geçmek istiyorum'

Ali'nin bu isteği konusunda bilgilendirilen Okul Müdürü, Ali'ye, bunun için bir testten geçmeyi kabul edip etmediğini sordu. Ali tereddütsüz kabul etti ve test başladı.

'Söyle bakalım Ali, 3 x 4'

'Oniki'

'Peki 6 x 6'

'Otuzaltı Müdür Bey'

'Japonya'nın başkenti'

'Tokyo'

Ve test bir saat kadar sürdü, Ali hiç hata yapmadı. Test sonunda Ali'nin öğretmeni de soru sormak istedi. Ali ve Müdür bu isteği kabul ettiler. Öğretmen sorularına başladı :

'İneklerde dört tane, ben de iki tane olan nedir?'

'Bacaklar öğretmenim..'

'Doğru! Peki, senin pantolonunun içinde olup, benim pantolonumun içinde olmayan nedir?'

Müdür şaşkınlık içinde bakışlarını öğretmene çevirdi!.

'Cepler öğretmenim..'

'Kadınların tüylerinin en kıvırcık olduğu yer neresidir?'

Velet tereddütsüz yanıt verdi :

'Afrika'dır öğretmenim..'

'Yumuşak olup, kadınların ellerinde sertleşen nedir?'

Müdürün gözleri fal taşı gibi açılmış, tam konuşacakken, Ali yanıtladı :

'Tırnak cilası..'

'Peki. Bekâr bir kadına göre evli kadında daha geniş olan nedir?'

Müdür kulaklarına inanamıyordu.

'Yatak öğretmenim..'

'Kadın vücudunda en nemli organ hangisidir?'

'Dil öğretmenim..'

Nefes nefese kalan Müdür test'i bitirmeye karar verdi ve :

'Değil bir üst sınıfa, ben bunu doğrudan üniversiteye göndereceğim. Çünkü, ben bütün sorulara yanlış cevap verdim!'

Monday, February 8, 2010

Afrika'dan

Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.

Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.

Wednesday, January 13, 2010

Bekçi

Devlet bir gün geniş ve boş bir araziye geceleri göz kulak olacak, 500 TL maaşla, bir bekçi işe almaya karar verir.

Ancak bir süre sonra düşünülür:

"Peki talimatlar olmadan bekçi işini nasıl yapacak?"

Bir planlama birimi kurulur ve planlamayı yapmak üzere, 750’şer TL maaşla, iki kişi işe alınır.

Tamam ama:

"İşleri yapıp yapmadıklarını nasıl kontrol edeceğiz?" diye düşünülerek, 1.000’er TL maaşla, iki denetmen işe alınır, biri denetim yapar diğeri raporları yazar.

Tam işler yoluna girdi derken:

"Bunların maaşları hesaplanıp nasıl ödenecek?" diye tartışılır ve 1.500’er TL maaşla, bir malimüsavir, bir katip, bir de istatikçi işe alınır.

Kadro tamam derken:

"Peki bunlardan kim sorumlu olacak?" diye düşünülür ve 5.000 TL maaşlı bir müdür ve 3.000’er TL maaşla iki de müdür yardımcısı işe alınır.

Bu süreç yaşanılırken, ülkede ekonomik kriz çıkar ve bütçedeki masrafları kısmak için bekçi işten çıkartılır.