Tuesday, December 15, 2009

Karı kocanın günlüğünden

Kadının Günlüğüne yazdıkları:

Bugün üç yıl bitti.
Onun karşısına gelinlikle çıktığım gün ki kadar mutluyum. Tanrım, onu ne kadar seviyorum.
Mükemmel bir erkek,cazibeli, yakışıklı, anlayışlı,sevecen, her şey var.
Bugün Cumartesi,bıraktım arkadaşlarıyla eğlensin.
En sevdiği yemek olan pastırmalı Kurufasulye ile pilav yapıyorum.
Pişti, demleniyor.
Banyo yaptım, en sevdiği kıyafeti giydim.
Yemekten sonra, şöminenin karşısına bir şişe kırmızı şarapla uzanacağız...
Eve geldi sonunda.
Beni öpüşü biraz soğuktu, aklı başka yerde sanki.
Aman Tanrım, yoksa?
Tüm cilvelerime rağmen, bana yanaşmadı. Arkadaşlarıyla ne yaptığını sordum, ağzında birşeyler geveledi.
Yemekte biraz keyfi yerine gelir gibi oldu, ama hala dalgın, hala uzak, hala kabuğuna çekilmiş.
Herhalde ÖTEKİNİ düşünüyor. Benden genç mi acaba?
İşyerindeki sarışın pazarlama temsilcisi olmasın?
Şöminenin karşısında şarabımızı yudumlarken, artık dayanamadım 'neyin var?' diye sordum.
Gülümsedi, zoraki bir gülümseme, acı dolu, uzaklık dolu.. 'Yok birşeyim' diye geçiştirdi.
O gürül gürül yanan aşkın bu kadar çabuk biteceğine inanamıyorum, daha dün bana ebediyete kadar benimle olmak istediğini söylüyordu.
Bugün aramızda iletişim kopukluğu başladı bile.
Belki de kilo alıyorum. Çok mu vır vır yapıyorum?
Elini tuttum. Elimi okşadı,ama eller hissiz, parmak uçları soğuk...
Stepe başlasam? Çocuk istesem? Yalan, yalan, yalan.
Kendimi kandırmaktan başka bir şey değil bunlar.
Bitti...Bittti...Bitti.
Tanrım, ölmek istiyorum. Kendimi son kez onun kollarına attım.
Ağlaya ağlaya uykuya dalmışım.


Kocanın Günlüğüne yazdıkları :

Öff be, FENERBAHÇE yine yenildi. Ama, kuru fasülye güzeldi.



anonim

Wednesday, December 9, 2009

Bittim valla !


Son yılların polisiye merakı : CSI orası/burası





-Görüntüye biraz zumla da plakayı görelim.



-zııın...



..



..



.. clok ..



- Ahha..



- Yakaladık herifi.
-Bekle, bi de vidaya zumlayalım bakalım..



- zın zın zın.



..



..



- Yaaa!



- Aletin izi bizim cesettekine benziyo.
- dur dur, bide şu yansımaya zumla.



- zooot..



..



..



..



- İşte katilimiz bu, ayvayı yedi işte şimdi.



- Aha, aha , aha, yerseniz tabii.

Amerika artık obez !



Farketmişmiydiniz :)

Thursday, December 3, 2009

Oyun ne zaman biter?

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar;

'Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi...'

Berber çocuğa seslenir:

'Ali, buraya gel!'

Bunun üzerine çocuk sakince dükkâna girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, 'bak şimdi' diye fısıldar ve bir elinde beş yüz bin, diğer elinde beş milyonluk bir banknot olduğu halde çocuğa sorar:

'Hangisini istiyorsan alabilirsin?'

Çocuk dalgın dalgın bir beş yüz bine bir de beş milyona bakar ve sonunda beş yüz binlik banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek:

'Gördün mü? Sana söylemiştim.' der.

Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden beş milyonluk değil de, beş yüz binlik banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir :

- Eğer beş milyonluğu alırsam oyun biter!'

Wednesday, December 2, 2009

Aşka ve terke dair...

Öyle bir ilişkiye tutulursunuz ki ne sevebilir ne terk edebilirsiniz.
Kör kütük bağlanmışınızdır aslında.
En güzel yıllarınızın, acı tatlı hatıralarınızın ortağıdır.
İç çekişmelerinizin nedeni, yazılarınızın ilhamı, sohbetlerinizin konusudur.
Göz yaşlarınız da, bilinçaltınızda, kahkahanızdadır.
Korkunca saklandığınız bir sığınak, coşunca öptüğünüz bir bayrak...
Sevdanız riyasız, çıkarsız, karşılıksızdır.
Sınırsız ve nihayetsizdir.
Ölmek var dönmek yoktur.
Gün gelir anlarsınız, içten içe bir şeylerin kanadığını.
Tutkulu sevdaların gizli hançeri başlar parıldamaya...
Orasından burasından eleştirmeye koyulursunuz,
Şöyle görünse, öyle demese, değişse biraz ya da eskisi gibi olsa...
Başkalarını örnek göstermeye, "bak onlar nasıl yaşıyor" demeye başlarsınız.
Hem birlikte yaşayıp, hem özgür olmanın yollarını ararsınız.
Aşkınızın gözü kör değildir artık.
Yanlışını görür düzeltmek istersiniz.
"Eskiden böyle miydi ya...."diye başlayan sohbetlerde açılır eleştirinin kapısı.
Açıldıkça bastırılmış itirazlar yükselir bilinçaltınızdan.
Böyle sürmeyeceğini bilirsiniz, değişsin istersiniz.
O, sevgisizliğe yorar bunu... ihanete sayar...
Tutkulu ilişkilerde ihanetin bedeli ölümdür.
"Ya sev böyle ya da terk et" diye gürler.
Bir zamanlar bir gülücüğüyle, alacakaranlığı ısıtan o rüya,
Bir kabusa dönüşür birden...
Kapatır gönlünün kapılarını, yasaklar kendini size...
Hoyrattır bakmaz yüzünüze, zehir akar dilinden, konuşturmaz.
Suçlar, yargılar, mahkum eder. mühürler dudaklarınızı. siler sizi defterden...
"iyiliğin içindi hepsi, seni sevdiğim için..." dersiniz dinletemezsiniz.
Ayrılırsanız yaşayamayacağınızı bilirsiniz ama böyle de sevemezsiniz.
İhanetten kırılmıştır kaleminiz, severek terk edersiniz....
"Madem öyle"nin çağı başlar ondan sonra.
Madem ki siz böylesine tutkun iken O hep başkalarını seçmiştir,
Madem ki kıymetinizi bilmemiştir, o halde günah sizden gitmiştir.
Lanet ederek bu karşılıksız aşka, çekip gitmeleri denersiniz.
Aşkın göçmenlik çağı başlar böylece....
Daha özgür olacağınız limanlara demirlersiniz bir süre.
Ne var ki unutamaz, uzaktan uzağa izlersiniz olup biteni...
Ansızın kulağınıza çalınan bir şarkı ya da kapı aralığından,
Süzülüp gelen bir korku hatırlatır onu yeniden.
Yaban ellerde, başka kollarda ondan bahseder, ağlarsınız.
Kokusunu özlersiniz, türküsünü söylemeyi, şarkısını dinlemeyi,
Yemeğini yemeyi, elinden bir kadeh şarap içmeyi...
Karşı nehrin kenarından hasret şiirleri haykırırsınız...
Sular kulağına fısıldasın diye..
Dönüp, "seni hala seviyorum" diye bağırmak gelir içinizden....
Dönemezsiniz.
Görmedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Anlarsınız ki bir çaresiz aşktır bu.
Ne onunla olur, ne onsuz...
Hem kollarında ölmek, kucağına gömülmek arzusu,
Hem "ne olacak sonunda" kuşkusu.
Böyle sevemezsiniz,
Terk de edemezsiniz.
Sürünür gidersiniz!...
 
Can Dündar

Tuesday, December 1, 2009

Uzun yolları da göze alabilen bir dostluk



Biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz?

Akşamüstünün bir saatinde yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşabileceğimiz, omuzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayabileceğimiz bir omuzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı aşkların sahibi karşımıza çıktığında tanıyabiliyor muyuz onu?

Değerini biliyor, biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?

Yoksa hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?

Karşımıza zamansız çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken birgün geri dönüp onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katmıyor muyuz?

Hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir, her zaman aynı fırsatları sunmaz, toyluk zamanlarını ödetir.

Hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskimeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün.

Bir akşamüstü yanımızda kimse olmaz, ya da olanlar olması gerekenler değildir. Yıldızların bizim için parladığını göremeyen gözlerimiz, gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kitlenir.

Kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak.

Bazılarının gelecekte sandıkları 'BIRGÜN' geçmişte kalmıştır; oysa, hani şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığımız, omuzunuzun üzerinden şöyle bir baktığınız sonra da boşverip 'Nasıl olsa ileride birgün tekrar karşıma çıkar' dediğinizdir. Oysa tam da o gün bu zalim şehri terketmiştir O, boş yere bu sokaklarda aranırsınız...

Murathan Mungan

Twitter!

Millet çılgınlar gibi bir yerlere bir şeyler yazmaya çalışıyor.

Hangi boş vakti yaratıp bunca şey paylaşılıyor tahmin etmek zor.

Ama alın buyrun bakalım, çok konuşan en çok kendini dinlermiş :)

ne yazarım, ne yazmam belli diil henüz ama, tcbilge kullanıcı adını da kaçırmam.

kendime göre bu da bir şey :)

http://www.twitter.com/tcbilge

Wednesday, November 25, 2009

KADIN DEDİĞİN..!!

Kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. Koyun gibi yatmayacak, kımıl kımıl olacak yatakta. Aklını başından alacak ama aklını sadece bununla yormayacak. Delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak. Uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini. Aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.


Kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine yemediğin. Bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. Yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak. En seksi leydi olmayı da bilecek, hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de. Cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küfretmeyecek, kadın dediğin ayıp nedir bilecek.


Sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek. Seni öyle bir tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. İki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. Sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak...


Tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürlerle yemeklerle işi olmayacak. Şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. Salatasız oturmayacak yemeğe.


Temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri yahut pahalı parfümlerin sindiği, boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. Buram buram aşka sarılacaksın arkadaş. Buram buram kadın kokacak kadın dediğin.


Kadın dediğin güzel olacak. Zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek,o hamura kendini katmasını da... Paranın güzelliğini bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak. Değerlerini bir anlık hevesler uğruna terketmeyecek. Namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek, başka sevgili edinmeyecek.


Sarışın, renkli gözlü uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli dilber filan fasarya... Kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir olacak. Bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha. Ağzı sıkı olacak kadın dediğin. Sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak...


Para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından, dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehditkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardan olmayacak. Saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir ancak sana rol yapmayacak. Bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.


En önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından sana ne hayır gelir. Bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa...


Koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle.


Analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de...


Kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye sevecek. Parayla pulla, kariyerle, kimin ne dediğiyle, sınırlamayacak. Hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla... Bileceksin ki evde 'O' kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...


Öyle bir kadın işte. Nerede, öyle kadın yoktur deme...


Sende adam olacaksın seçmesini bileceksin!


Can Yücel


Wednesday, October 28, 2009

Zaman..

Evet: "Evriliyoruz..".


Zamanın hayatımıza girişi aslında çok yeni, özellikle bizler için.. Kuşak değişimi deniyor buna; bizden önceki kuşakta hayat durağanken, biz hızla yitirilen şeylerin farkına varıyoruz..


Daha hızlı hareket edebiliyoruz, daha çok geziyor, daha çok görüşüyor, kısa zamanda tanışıyor ve yine daha kısa zamanda vazgeçebiliyoruz..


Kısaca daha hızlı tüketiyoruz; yenilikleri, insanları, işleri, hayatı... Tabiki zamanı...


Bu çemberin içinde bir o yana bir bu yana dönüp dururken, savunma mekanizmamız bu süreçteki en büyük sorununu yok saymaya karar veriyor: Zamanı.


Beynimiz, yeni çizilen bu resmi gerçekleştirmek için çalışıyor: içindeki eksiği sorgulamıyor, sonucun iyi ya da kötü olması onu etkilemiyor, sadece uyguluyor.


Kendimizi iyi hissediyoruz, önümüzde yeni kapılar açılıyor. Psikolojik olarak yenileniyoruz, bir bakıma kendimizi tedavi etmiş oluyoruz.


Ama, o üzerine ağır örtüyü attığımız takvim, hala duvarda asılı ve birileri yapraklarını koparıyor. Bu yüzden zamanı kandırmak yerine, onu doyasıya yaşamak gerek.


tcbilge

 
"Aynı günü iki kere yaşayan bir insan, bir gün eksik yaşamış demektir." Hz.Muhammet